Diyelim ki romanlarımdan birini ya da tamamını okudunuz ve bana kahve ısmarlamak istiyorsunuz. İşte bunun için bir bağlantı. Şimdiden Teşekkürler...
Volkan AY (
ROMANCI) 8 Nisan 1981 Sapanca doğumlu. Yedi yaşındayken annesi ve babası
ayrıldı, o annesinin yanında kaldı ve kalabalık bir ailede büyüdü. Antalya'da
yaşıyor. İlk, orta ve liseyi İstanbul'da tamamladı. İstanbul Üniversitesi
Antropoloji bölümünü yedi senede bitirdi, İstanbul Üniversitesi Psikoloji
bölümünü ilk döneminde yarım bıraktı. AÇOK bünyesinde tiyatro oyunculuğundan,
iç dekorasyona kadar değişik işlerde çalıştı. Kalan Yayınlarından TUR DAĞI
PARAMPARÇA isimli romanı yayımlandı. Roman 17. yüzyılda geçen sürükleyici bir
aşk ve macera romanıdır. Daha sonra aynı yayınevinden Maria, OYUNUN RUHU
yayımlandı. Kitap, kolye olarak yanında taşıdığı bir taşı kullanarak değişik
boyutlara yolculuk yapabilen bir kız hakkındadır. Nükleer savaşlardan sonra oluşan
çetelerin ve geri kalanların kaynaklar için çarpıştıkları ve mücadele ettikleri
GECE KÖPEKLERİ romanı da aynı yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Yazarın tarzı
genel olarak “Büyülü Gerçeklik” olarak tanımlanabilir.
SUE ile SÖYLEŞİ
SUE: Bir romanı yazmadan önce tek tek ana roman
karakterleriyle uzun uzun konuştuğunu biliyoruz. Hatta bu deneyimi zaman zaman
özdüşünümsel self-reflection bir hava yaratarak inatla kitap okuyan kişinin
okumanın büyüsü duvarını kırarak onu bir roman okumakta olduğunu hatırlatan
işaretler vererek kendi deneyimi üzerine düşünmeye davet ettiğini hatta mecbur
bıraktığını da biliyoruz. Şimdi bizde sıra ve seninle bir söyleşi formatında ne
yapmaya niyetlendiğini ortaya koymaya çalışacağız. Ben yeni yazmakta olduğu
Tehlikeli Vadi’nin kahramanı olarak ona bazı sorular yönelteceğim ve Tom sen de
zaman zaman elindeki fotoğraf makineni bir an için indirip bu kısa
sorgulamamıza katılabilirsin
TOM: Pekala Sue. Devam edelim.
VOLKAN AY: Ben Volkan Ay bildiğin gibi. Tam olarak ne bilmek
istediğini merak ediyorum. Öncelikle yaptığın tespitler net ve doğru. Özellikle
ilk yayımlanan romanım TUR DAĞI PARAMPARÇA’da buna özellikle dikkat ediyordum.
Ama sonra giderek bu benim kalemimin yazım tarzımın doğal bir parçası haline
geldi ve kendiliğinden yapmaya başladım. Önceleri bu yazının büyüsünü
öldürebilen çok tehlikeli ince bir çizgi olduğu, bir sinemada film yapmaktan
bahsetmenin sinema büyüsünü kameraya bakan bir aktör kadar etkileyebileceği
akla gelebilir. AMA ÖNEMLİ OLAN her zaman olduğu gibi bunun da NASIL
yapıldığıdır. THE SIMSONS’lar da mesela yüzlerce defa kendinize gülmekte
olduğunuzun defalarca altını çizerler, bu rahatsız etmez. SENFIELD’ta da
sürekli yoğunlukla kendi kendine bakan bir ayna mevcuttur. Hatta bazı
bölümlerde içinde bulunan dizinin oluşma şekli ortaya konarak izleme deneyiminin
orada bir kamera olduğunun farkınıda değiliz oyuncuları ve seyircilerinin ortak
anlaşmasını sessizce kırar. Bu deneyimin duvarını kıran bir şey.
SUE: Sürekli değişik zamanlar kullandın. Biz geçmişte
3.zamanda yaşıyoruz. TUR DAĞI PARAMPARÇA
onyedinci yüzyılda geçiiyordu. Maria, OYUNUN RUHU şimdiki zamanda belirsiz bir yerde geçiyordu.Hakikaten
neden yer bellli değildi?
TOM: Herhangi bir yer de olabilirdi çünkü
SUE: Evet ama bunu o cevaplamalı
VOLKAN AY: Tom haklı. Kesinlikle öyle.
SUE: Ve Gece Köpekleri gelecekte nükleer savaşların
paramparça ettiği binalar yıkılmış kentler de geçiyor. Çoğunlukla çeteleşmiş
sokak gruplarının çatışmalarını takip ediyoruz. Kendi alanında bir ilk felsefe aksiyon
kitabıdır diyebilir miyiz?
VOLKAN AY: Ben bir benzerini okumadım. Eğer varsa da bir an önce
bana ulaşırsanız sevinirim bir kopyasıyla mümkünse diyebilirim. Bu arada size
birer soyisim uydurmadım. Bu sizin canınızı sıkıyor mu. Çünkü sorduğumu ve
küstahça karşılıklar aldığımı anımsıyorum. Ben de öylece bıraktım. Maria’nın da
soy ismi yoktu. Marla’nın da yoktu.
SUE: Böylesi daha iyi.
Hastane deneyimini anlatırmısın. İlk önce doktorlar sizin şizofren
olabileceğini düşünmüşler sanırım. Daha sonra işler değişmiş. Bir kurul varmı.
Bön bön bakma anlat işte.
TOM: Bu konuda konuşmayı pek istemiyor diyebilir miyiz? Geçelim istersen?
VOLKAN AY: (Balkona
çıkıp sigarasını tüttürdükten sonra geri geldi) Kahve içer misiniz?
SUE: EVET lütfen.
TOM: Kesinlikle
VOLKAN AY: (Mutfakta
anlatmaya başladı) Bana göre gerçekte varolmayan şeyleri kağıda geçiren bütün yazarlarda şöyle yada
böyle biraz şizofrenlik vardır. Çünkü öncelikle anlattıkları hikayelere
kendileri inanırlar biraz. İçinde kaybolurlar diyorum biraz anlıyor musun?
Yakın bir arkadağım vardı o tuhaf süreci birlikte atlatıyorduk. O gelip
doktorlara ne anlattıysa tanılarını değiştirdiler.
SUE: Neye? Ben biliyorum ama senden duymak istiyorum.
VOLKAN AY: Bipolar ve depresyon tanısına çevirdiler ki doğrusu da buydu. Ardından günlerce
orada kaldım. Sokaklardan kışın soğuğunda kalmış evsizleri toplayıp bizim
koğuşa koyuyorlardı. Zaman zaman tuvaletten döndüğünüz zaman yatağınızın
onlardan biri tarafından işgal edildiğini görebiliyordunuz. Böyle bir durumda
kaldığım gecelerin birinde beyaz bir odaya girip sedyeye yattım. Hemşire de
sanki bunu bekliyormuş gibi bir uyutucu
enjekte etti. Sonra elektroşok verdiler. Üç defa. Beni kendime getiren
de bu oldu sanırım. Çıktığımda kendimi çok daha güçlü hissediyordum. Aa aklıma inanılmaz bir hikaye geldi. Tam
çıkışıma rastlıyor.
TOM: ŞU lanet taş değil mi? Bence Maria’nın ilk başlangıcı
bu hikayenin esiniyle olmuştur.
SUE: Bir tatil yerine gitmiştin sanırım. Kardeşinin yanına.
VOLKAN AY: Evet. Bir
gün deniz kıyısında otururken hemen yanımdaki bir kayayı sırf güzel olduğu
gerekçesiyle yanıma aldım. Zaman zaman bunu yaparım. Farklı katmanları gösteren
bir kaya, değişik bir anıtı andıran taş onun gibi şeyler ilgimi çeker. Bunu da
öylesine almıştım. Baya büyüktü çantama koydum. Haftalar sonra eve geldiğimde
çalışma masama koydum. Altı ay kadar
sonra tamamen sıradan bir günde taşın üstünde kendi adımın yazdığını farkettim
kargacık burgacık harflerle ve ardından TC ve ardından ay ve büyük bir yıldız.
Sanki bu bana yeraltından kargolanmış gibiydi. Elbette önce yıkadım fırçaladım
ve aklı başında mantıklı bir insan neler yaparsa bende onu yaptım. Ama oradaydı
işte. Farklı bir kayaç türü içinde eriyip şekillenmişti. İnternete
fotoğraflarını koydum ve kaç yıllık olduğunu sordum ama hiçbir cevap gelmedi. Daha
sonra annem taşı buldu lanetli olduğunu düşündü ve apartmanın bahçesine
bıraktı. Bende geri getirmedim. Doğru Maria’nın başlangıcı bu tuhaf hikaye
olabilir.
SUE: Kitaplarında otobiyografik öğeler var mı?
VOLKAN AY: Muhakkak vardır ama saklı duruyorlar. Henüz basılmamış
KASABA isminde bir roman var. Doğduğum kasabada geçiyor ve yarı otobiyografik
özellikler taşıyor diyebilirim. Romana onthewhitemugblackcoffee.blogspot.com ‘dan
ulaşabilirsiniz. Doğrusu diğer romanlarımın tamamı da bu adrestedir sizin hikayenizde
şimdi oradan tefrika ediliyor. KASABA’nın yarısı da İstanbul’da geçiyor ve Kaan
karakteri büyük oranda yine benim
üniversite yıllarımı yansıtıyor diyebilirim.
Bunun dışında yok denecek kadar az diyebilirim.
SUE: Kadın kahramanların hep çok güçlü. (Gülüyor) Kendimden biliyorum. Kadınların daha zayıf görünmelerine karşı bir tepki gibi mi bu yoksa etrafında çok fazla böyle karakter mi var? Hele GECE KÖPEKLERİ romanında bu doruğa ulaşıyor.
VOLKAN AY: Her ikisi de doğru. Özellikle güçlü ve bağımsız
kadın karakterler oluşturmakla özellikle ilgileniyorum. Ama aynı zamanda güçlü
feminist bir akımın bir parçası olmuş olan onlarca annem ve kız arkadaşlarım
başta olmak üzere güçlü kadın karakterle çevrelenmiş durumdaydım. Böyle de devam
edeceğim gibi görünüyor.
TOM: Teşekkür ederiz. Son bir defa kameraya bak ve gülümse.
SUE: Teşekkür ederiz.
VOLKAN AY: Ben teşekkür ederim. Biraz daha kahve?